Müzeler Müzelerimiz: Hermitage Amsterdam

Dünyanın en büyük ikinci sanat müzesi St.Pertersburg’daki Hermitage, kendi alanına sığamamış ya da ününü duyanlara başka fırsatlar sunmak istemiş; Amsterdam’da bir uydu müze açmış. 2009 yılından bu yana sabit ve geçici koleksiyonlar Amstel nehri kıyısındaki güzel binada sergileniyor.

Binanın Hikayesi

1680 yılında zengin bir Amsterdam’lı tüccar, büyük mirasını Amsterdam Diyakozluğu’na bırakmış. Diyakoz (İng. Diaconate) kilise ruhban sınıfının en alt tabakasını oluşturuyormuş ve Yunanca ‘hizmet eden kişi’ anlamına gelen diákonos kelimesinden türemiş. Diyakozlar peder yardımcılığı dışında mali işlerle ve kilisenin yaptığı yardımlarla ilgilenirmiş. O yıllarda Hollanda’da sivil toplum hizmetleri oldukça yaygınmış ve özellikle zengin kesim her türlü sivil toplum kuruluşunun oluşturulması ve idaresinde sözsahibiymiş. Bu konu müzenin sabit sergisinde de işleniyor.

Diyakoz idaresine bırakılan bu mirasla Amstel nehri kenarında yaşlı kadınlar evi inşa edilmiş. 400 kişilik kapasiteye sahip komplekse 1683 yılında ilk sakinler yerleşmiş. 1817 yılında erkekleri de kabul etmeye başlamışlar. Yaşlılar evi deyince tamamen bir bakım evi olduğu sanılmasın. Sakinler kendi temziliklerini yapar, yemeklerini hazırlarlarmış.  Şapelin bulunduğu salonda binanın tarihi ile ilgili bir video izlenebiliyor ve eski mutfaklar ziyaret edilebiliyor.

Yıllar içinde bir çok yenileme yapılmış binada. Ancak 2004 yılında yaşlılar evi olmak için gerekli koşulları sağlamadığında karar vermişler ve yeni bir kullanım alanı aramışlar. Koşullar içerisinde ısınma, yangın regülasyonu gibi konular var.Sonunda 2009 yılında müze olarak hizmet vermeye başlamış.  Yaklaşık 340 yıl sonra, dış duvarlar haricinde orijinal pek bir şey kalmamış.

İtalya’dan güzellikler

İstediğimiz sorudan başlamaya izin var diye düşünerek sevdiğim yerden başlamak istiyorum gördüklerimi anlatmaya.

13 Ocak 2019’a kadar Klasik Güzeller başlıklı geçici sergi gösterimde olacak. 18 yy İtalya neoklasisizminden örnekler sesli rehber eşliğinde gezilebiliyor. Uzun süredir bu tarz bir sergi gezmediğim için tadını çıkara çıkara dolaştım.

Önce neoklasisizm ne demekmiş onu anlamam gerekti. Sesli rehber bu konuda oldukça iyi açıklamalar içeriyordu. Kısaca 18.yy’da İtalya’da doğan ve klasik sanatın yeniden keşfedilmesi ve ondan ilham alınması ile ortaya çıkan akım diyebiliriz. Pompei başta olmak üzere tarihi yerleşim yerlerinde yapılan kazılar eski yaşamı ve eserleri gün yüzüne çıkarmış. Eski Roma ve Yunan heykellerinden esinlenen yeni heykeller, antik mimariden esinlenerek tasarlanan villalar, tiyatro ve edebiyat eserleri… Neoklasisizmin ortaya çıkmasına etken olarak gösterilen bir isim var: Johann Joachim Winckelmann. Modern arkeoloji ve sanat tarihinin babası olarak görülüyormuş. Roma ve Yunan sanatının farklarını belirlemesi, bu medeniyetlerin ortaya çıkardığı eserleri dönemlere ayırması, dönemin sanatçılarınına eski sanatları hatırlatmış olacak.

İtalya’da eski sanatın yeniden keşfi öyle ses getirmiş ki başka ülkelerden sanatçılar, zenginler ve hatta turistler Büyük Tur dedikleri İtalya turuna çıkıp antik sanatı yerinde görme isteğine kapılmışlar. Ekonomisi uygun olanlar sipariş vererek ya da mevcut eserleri satın alarak yeni eserlerin yaratımına katkıda bulunmuşlar. Büyük Tur’a katılan önemli isimlerin içinde St.Petersburg’daki Hermitage Müzesini yaptıran Çariçe Büyük Katerina’nın oğlu Çar 1.Paul ve eşi Maria Feodorovna da var. Gezileri sırasında kendi portreleri de dahil olmak üzere bir çok sipariş vermiş ve bunları Rusya’ya götürmüşler.

Heykelde öne çıkan özelliklerden biri tek renk, süt gibi mermerler. Eski heykelleri kopyalar ya da benzerlerini yaparken içinde hiç damarı olmayan mermer aranırmış. Öyle ki damar bulunan mermerden yapılan heykelleri görücüye çıkarmak istemezlermiş.

hermitage2
Athena’nın başı

O dönemde kadınların çıplak heykellerinin yapılması yasakmış ve ancak tanrıça Venüs’ün nü tasvir edilmesi uygun bulunuyormuş. Bu nedenle açıklamalarına bakmadan bile sergide bulunan tüm nü heykellerin Venüs olduğunu anlayabiliyoruz. Diğer kadın figürlerinde bir örtü ya da  bir yaprak ile uygun görülen sansür uygulanmış. Bir örneğini dönemin en önemli temsilcilerinden Canova’nın Üç Güzeller heykelinde görebilirsiniz. Açıklama metinine göre bu heykel antik çağlarındaki örneklerinden kompozisyonu ile farklılaşıyor. Zeus’un 3 kızından ikisi dışa bakar ve ortadaki sırtı dönük olarak temsil edillirmiş daha eskilerde. Canova ise 3 kardeşi birbirlerine bakarken göstermeyi tercih etmiş. Böylece aralarındaki iletişime daha yakından tanıklık ettiğimizi düşünebiliriz.

three graces
Üç Güzeller ya da Üç Herides (Three Graces) – Antonio Canova

Sergi boyunca Canova adı en çok göze çarpan isim. Kopyalamak yerine aynı konuya kendi bakış açısını getimesi ile farklılık kazanmış. Tıpkı 3 Güzel’de tercih ettiği kompozisyon gibi. Neoklasik dönemin en önemli isimlerinden biri olarak kabul ediliyor. Kendi döneminde üne kavuşmuş, siparişler almış, kraliyetler tarafından korunmuş. Sonradan sanatının yapay olduğu eleştirilerine maruz kalmaktan kurtulamamış.

Resim ve baskı sanatı da neoklasik örnekler vermiş. Resimlerde mitolojik ve dini hikayelerin yeniden ele alınması kadar sembolik mekanların kullanılması da söz konusu. Örneğin Roma manzaralarını çizerken normalde bir arada, aynı bakış açısı içinde görülemeyecek bölgeleri tek bir kareye sığdırmayı başarmışlar. Benzer şekilde baskılarda da bir takım öğeler dramatize edilmiş. Bir nevi günümüzün turistik ilüstrasyonları gibi…

İlgimi çeken iki resimden bahsedip sabit sergiye geçeyim. Biri Batoni’ye ait bir resim: St. Elizabeth ve Çocuk Vaftizci Yahya ile Kutsal Aile. Tüm İnciller İsa’nın vaftizini yapan kişinin  Yayha olduğunda hemfikirmiş. Luka İncil’ine göre ise vaftizci Yahya’nın annesi St. Elizabeth ile Meryem akraba imiş. Mucizelerle dolu bir aile. Meryem bakireyken hamile kalmış, Elizabeth ise menapozdan sonra…Hikayeden ve dini anlamından bağımsız olarak (ikisini de bilmeden) etkilendim tablodan. Kendi boyutları da büyük olduğundan yüksek tavanlı sergi salonunda sergileniyor. Etkileyici olma sebeplerinden biri bu olabilir. Bebek İsa her zamanki gibi ışığı üzeride toplamış. İki kadının birbirlerinin çocuklarına gösterdiği şefkat beni etkileyen yön sanırım. Yusuf ise kitabını açmış ama aklı başka yerde.

IMG_3696

İkinci resim İtalyan mimar ve ressam Panini’ye ait. Mimar da olmanın etkisi ile olsa gerek, iç mekan çizimleri konusunda ustalaşmış. Vatikan’da yaptığı iç mekan resimlerinde perspektifi ustalıkla kullanışı kendisinden sonra gelenlere örnek olmuş. Resimdeki ayrıntılara dikkat…İnsanların boyutuna bakınca binanın boyutları kavranabiliyor.

Panini_SantaMariaMaggiore

Amsterdam tarihine bir göz atış

Amsterdam Hermitage’daki portre galerisi Hollanda toplumunun Altın Çağ’da nasıl yaşadığına ve yönetildiğine bir göz atmak için güzel bir fırsat sunuyor. Herkesin yönetimde söz sahibi olması, birlikte çalışmak, alınmayı bir kenara bırakıp düşünceleri söylemek konusunda ciddi bir tavır sergileyen günümüz Hollanda toplumunun gelişim sürecini bir de bu devasa boyutlu portreler aracılığı ile görmek mümkün. ‘Herkes’ kavramının biraz göreceli olduğunu sanıyorum. Belirli bir ekonomik seviyeye ve toplumsal statüye sahip olanlar gönüllü oluyordur. Yönetime dahil oldukça da statüleri yükseliyordur. Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan…

Dönemin en ünlü ressamları sivil kurumlarda çalışan insanların bi nevi grup fotoğrafını çekmiş. İlk sergi salonunda Altın Çağ öncesinden başlayarak şehir korucularının toplu resimlerini görüyoruz. İlk resimlerde masa başında resmedilen bu gönüllü takımın masayı donatacak gücü olmadığı anlaşılıyor. Yavaş yavaş kıyafetler ve resim stili değişiyor. Sonrasında boyutları ile insanı şaşırtan portlerde şehrin tek önemli kişilerinin korucular olmadığını anlıyoruz. Yaşlılar evini, yardım kuruluşlarını, hastaneleri, yetimhanleri yönetenler, şehir meclisi üyeleri görev başında resmedilmiş.  İçlerinde kadınlar da var. Kimi zaman bir tartışmanın ortasındalar, kimi zaman yardım dağıtıyorlar.  Kalabalık tablolardan birinde atar yapıp resme sonradan dahil olan iki adam var. Kanvasta yer kalmadığı  için diğerlerinden ufak resmedilmiş garibanlar.

Sergilenen resimler arasında en meşhuru eksik: Rembrandt’ın Gece Nöbeti (Night’s Watch. Hmm, Game of Thrones’a ilham olmuş olabilir mi?). Her ne kadar tablonun gerçek adı farklı da olsa bu isimle tanınıyor. Rijksmuseum’u ziyaret etmeyi başarırsam hikayesini o zaman anlatırım.

Altın Çağ’da da Amsterdam tıpkı şimdi olduğu gibi yerli-yabancı göçmenlerle doluymuş. Hatta geceleri daha çok insan gelmesin diye şehrin kapıları kapatılırmış. Şehri çekici kılan detaylara büyük galerinin çevresinde Amsterdam toplum yaşamına ışık tutan başka eserlerde rastlamak mümkün. Donmuş nehirde paten kayanlar, farklı dinlere ait ibadethaneler, uzak doğudan gelen ürünleri satan tüccarlar…

Sergi sonunda günümüzden bir fotoğrafçı (ismini not etmeyi unutmuşum) bu birlikte yönetme kültürünün bugünki halini yansıtmaya çalışmış. Üniversite yönetim kurumlarından sivil toplum kuruluşlarına, iş arkadaşları ile poz veren kraldan meslek odalarına yönetim toplantılarını fotoğraflamış. Tıpkı 400 yıl önceki gibi masa başındalar.

Dışlanmışların sanatı: Art brut

İngilizce Outsider Art yani dışlanmışların sanarı olarak değerlendirilen türe ait bir sergi salonu bulunuyor Hermitage’da. Sanat eğitimi almamış kişiler, ruh hastaları, uçlarda yaşayan kişiler gibi kalıplara sığmayan insanlarca yapılan sıradışı örnekler sergilieniyor. Ayrıca bir web sayfaları da var.  Benim gezdiğim sırada ITE Art  başlığı altında Finlandiya’dan eserler sergileniyordu. Heykel, resim, instalasyon, kolaj… Ben kendimi çok huzurlu hissetmedim gezerken. Belki de amaçları odur. Ya da düzenin esiri olmuşum. Bilmiyorum…

img_3730.jpg
Markku Susimäki

 

Amsterdam Hermitage’da 4.5 saat boyunca gezdim. Yorgunluğun ödülü de avluda gerçekleşen konserdi. Meğer yaz aylarında cumartesi akşam üzeri caz konserleri düzenliyorlarmış. Bilenler piknik örtüleri ile gelmişler. Belki müzeyi gezmek için de bir motivasyon oluyordur ama müze girişinden bağımsız olarak da bir saatlik bir müzik keyfi yaşamak mümkün.

Sergi değişimi sonrası gidilecekler listesine ekledim.

Müzeler Müzelerimiz: Hermitage Amsterdam” için bir yanıt

Add yours

Yorum bırakın

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑